31 Ocak 2012 Salı

kartepe out karistanbul in

şu an gözümün önünde döne döne uçuşan karlar, bir yazıp bir sildiğim uyarlama şarkı da dilimde,
gökten bir kar ya.ğı.yor döne döneee...

bundan sonra ilk aklıma gelen şarkı ise;
çek çek kürekleri mavi denizde, keyifli neşeli tasasız çıkar hayatın tadını.

sonra susam sokağı ve duygusala bağlanan bir ruh hali.

bu haftasonu için yine benim hadi dememle yapılan bir plan vardı ve tabi iptal. ben ne zaman hadi dedim de oldurabildik zaten. kar'a gidecektik kar yüzünden gidemedik. bu da büyük çelişki!

neyseki planın buluşma kısmı gerçekleşti, mekanı bizim ev oldu. senelerdir çekmecede duran bir monopolymiz varmış bizim, onunla tanıştık bu evde kalma bahanesiyle. insan hırslı olmalı şu oyunu oynarken, bizde gramı yok, iki bedava geçişe sattık bütün tapuları. bizim ev düzeni de pek alışık değil böyle yatmalı kalmalı, cümbür cemaat misafirlere, böyle zamanda gönül istiyor ki boş odalardan yataklar çıksın, oturma odamız hep tertemiz kalsın.

bir kar tanesi yağmadan geçen haftasonundan sonra iki sabahtır arabadaki halimiz de budur:
bi yokuştan kaymadan, eldivenlerin suyu çıkana kadar oynamadan sonra 10 gün de yağsa, bana ne...









24 Ocak 2012 Salı

fal'im

kafam klavyenin üstüne düşmek üzereyken dedim ki kaldır kendini de bi türk kahvesi içelim. hazır patron karısı da yok ofiste. hamile haliyle arkadaşa da içirdim, bi de ucuna fal ekledik.

unutmadan yazayım, en son 4 sene önce baktırmışım kahve falı, şu Taksim'deki uyduruk mekanlarda, uzun saçlı kız kılıklı oğlan çocuğunun dediği tek şey aklımda kalmıştı, o da olmuştu. belki bunların hepsini aklımda tutarsam hepsi olur.

3 büyük şey gelecekmiş başımıza, değişiklik, güzel şeyler ama, ev gibi. ev uzuncadır var aklımızda da bir türlü ha diyemeydik, belki onun vakti gelmiştir. 8 gün içinde kötü gözlü birinden bi haber gelcekmiş, bakalım bakalım bu 8 gün antenleri açıp kim beni üzerse ona kötü gözlü damgası vuralım. tabağı bastırıken dilediğim 2 şey de olacakmış, olsun olsun...

19 Ocak 2012 Perşembe

benim minik aklım

zamanı yetiremiyorum dediğimde sorun hep bende aslında. gözümde akşamlar öyle kısa ki, bi davranmaya bakıyor herşey. şimdi başlarsam yetişmez dediğim her işi pektabiki akşamlara sığdırabilirim.

dün yemekleri ısıtırkan çırptığım en uyduruk tarifli kek, ömrü hayatımda yaptığım en lezzetli kek olabiliyor mesela.

ya da dikiş makinamı, gitmeye üşendiğim arka odadan oturma odasına getirince saatler kazandım gibi geldi ya, akşamlarımı kuşa çeviren bu hisin saçma olduğunun kanıtları, kendimi ikna etmenin yolları.


"öldü bu" dedikleri çiçeğim de eve her girdiğimde koşa koşa baktığım ilk şey, evi çiçeklerle doldurma hislerimin tek kaynağı.

13 Ocak 2012 Cuma

nerde kalmıştık

hasta insan mahsunlaşır,
pamuk pamuk olur, yat denirse yatar, yemek gelirse yer, gelmezse bi bardak su ister, ilaç için.
bir omuz gelirse yanına, kafasını yastıktan kaldırıp o omuza gömülür.
eskileri hatırlar, hele evde bütün gün çemberimde gül oya izlerse, hem yurdanur'a ağlar hem niye yalnızım ben şimdi diye ağlar, hem güler, sonra biraz sızar, tekrar ayılır. o bulanık aklıyla dizideki gibi eski hatıralarını ortaya çıkarmış zanneder, canı gidip o kutuyu kurcalamak ister, küçücükken çekildiğimiz fotoğrafları çıkarıp çerçevelemek ister.
karnı acıkınca gel artık diye kocasını arar, annesini aramaya kıyamaz,  işe gidemediğini anlar, üzülür diye.
bundan sonra işe gitmek istemez, kovsalar da beni bari tazminatı alsam diye düşünür.
36 saat yattıktan sonra kalkar ve burnunu çeke çeke, öksüre öksüre gerçek hayata geri döner.




3 Ocak 2012 Salı

sağlık sağlık, huzur huzur

gittikçe umursamamaya başlıyorum. geri saymalar, yeni yılı karşılamalar, o an garip şeyler yapıp bütün yılı öyle geçireceğine inanmalar, istekler, listeler... her gece yattığımda aklımdan geçirdiklerim dışında söyleyecek birşey bulamıyorum, anlam yükleyemiyorum. en büyük önemi tatil sabahına kalkacak olmak bana göre, bu sene onu da anlayamadım ya.



















kaç aydır hayretler içinde izliyorum, günün 9 saati tam karşımda oturan arkadaşımın anneliğe hazırlanmasını. aylardır her sabah yüzüne bakıp nasılsın diyorum, dün bunu dememle birlikte pıtır pıtır ağlaması nasıl içime dokundu. kimseye inandıramadığı, anlatıp da rahatlayamadığı, anlatamadığı, karşısındakinin anlayamadığı bir hal içinde. bebek iyiyse ne sorun olabilir diye düşünüyorum ama çok sorun var diyor, sorun kafamda, benimle, katlanamıyorum artık diyor.
hiçbirşey söyleyemeden, öylece bakmaktan, onunla beraber gözlerimin dolmasından başka birşey yapamıyorum. ne doktorum, ne hamileyim, ne anneyim... ne desem koca bir yalandan başka bir halt olmayacak, susup bakıyorum ona.
sadece dayan diyorum, başka çare yok, beklemek zorundasın. artık dayanamayacağım diyor, gözleri hep dalgın, hep dolu dolu... bir kadının karnında bebeğini büyütürken böyle sözler ağzından çıkması korkutuyor beni.



















bu nasıl bir ruh halidir, bu ne biçim hormondur, insanın aklıyla nasıl bu kadar derinden oynar, inanamıyorum. hep sert, dayanıklı bildiğim arkadaşım bile bu hale geldiyse... korkuyorum.

insanın aklını kaybetmesi pamuk ipliğine bağlı derler.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...