hep aklıma geldiğinde yazacak yer bulamıyorum, en çok da yolda geliyor. otobüsün yada arabanın camından dışarı bakarken. o anda yazabilsem keşke telefona filan ama değil yazı yazmak arama yaparken isimlere bile baktığımda midem bulanıyor. eskiden böyle miydi kitap okurdum ben otobüslerde, bu yaştan sonra bi de bu çıktı.
bugün tam da köprüden geçerken girdi aklıma. 12 sene önce bugün, bu saatlerde nasıldın, şimdi nasılsın. o gün, daha sonraki günler nasıl geçecek, bundan sonra hayat nasıl geçecek diye düşünürken, bak 12 sene sonra nerdesin, ne yapıyorsun, neler önceliğin olmuş. o gün, 12 sene sonra bu anda İstanbul'da, köprünün üzerinde, bu manzaraya alışık, bıkmış, o güne geri dönmek isteyebileceğin... biri söylese o halimle bile gülerdim. hep 99 depremi ile birlikte hatırladım bugünü, ya da o depremi hatırladığımda bugün aklıma gelirdi. bu sene, 12. seneyi de depremle hatırlıycam demekki.
12 seneden beri en nefret ettiğin 2 sözden biri; ateş düştüğü yeri yakar. bir haftadır da bunları duymaktan sıkıldım. ateş tabiki düştüğü yeri yakacak, herkes her kayıba, en yakınının, canının ciğerinin acıymış gibi davranırsa bu hayat nasıl olur, nasıl çekilir. o sözü söyleyip geçmek değil, empati kurmak önemli olan. şehit, deprem, kaza, kuşun...
her sene, nasıl da alıştığımıza şaşıyorum. zamanı sayıyorum, 0 noktasından sonrası uzamaya başlıyor artık. ne kötü, daha da uzayacak, söylemesi bile zor gelecek.