29 Aralık 2010 Çarşamba

iç ses

sanılmasın ki yazmıyorum diye takip de etmiyorum.
herkesi okuyorum, hatta nezaman yazacaklar diye merakla bekliyorum.

okurken heveslenip, haydiii diyorum, ama. cık. çıkmıyor.
okuduklarım kadar okunulası yazamıyorum gibi geliyor.
öyle edebi şeyler peşinde değilim o ayrı.
istediğim hayatımı anlatmak,
tanıdığım kişiler okumasın, aman iç dünyamı bilmesin diye de kimseciklerin haberi yok bu sayfadan.
eşim hariç.
o zaten okumasa da yüzüme bakınca anlıyor benim iç dünyamı :)

herkes mi böyle başlamış acaba?
çok çok yazmak isteyip de yazamamışlar mı en başta?

bir blog arkadaşım seda yılbaşı çekilişi yaptı. blogu olmayanlar da girdi ama şöyle bir şey dedi onlar için;
-size hediye alacak kişiler biraz zorlanabilir, çünkü bloglar kişi hakkında çok fazla ipucu veriyor-
ben de hediye alacağım kişinin bloguna girdim, 4-5 ay geriye gidip, okudum.
gerçekten de tanıdım sanki onu.
mutluluğuna bile ortak oldum resmen.
neyse, onu bilare yazarım zaten, hediyesi gittiğinde.

sonra şapkayı önüme alıp düşündüm
benim sayfamı okuyan biri beni ne kadar tanır diye.
işte burda kaldım ve bu post çıktı ortaya

böyle.
neyse ne.

23 Aralık 2010 Perşembe

yine mi güzeliz yine mi çiçek

kutlanacak bir şey miydi.
evet:

aramızdan biri işten ayrılıyor. hem de yüzünde güller aça aça.
pazartesi günü patrona nasıl söyleyeceğinin provasını yapıyor bi de yemekte.

biz se sevinsek mi üzülsek mi bilemedik.
o heyacanla fazla gaza geldik ki...

şimdi birisi masasında uyuyor, diğeri de gitti gidecek.
ben. ben iki saat kadar önce yaptım o işi.

neyine kızım senin öğle yemeğinde şarap içmek,
bünye alışık değil bir kere ha öğlen ha akşam ne farkeder dimi!

oohh pek bi güzeliz şimdi.






16 Aralık 2010 Perşembe

psikolojisini sevdiğim



hiç sırası değil
ne doktora gidecek halim var ne de evde yan gelip yatacak kadar boş vaktim.

yarım kilo mandalinadan
medet umuyorum

kanıma karışıp, iyi etmesini bekliyorum

14 Aralık 2010 Salı

n'olmuş 2010'a ?

her yıl biterken tek kelimeyle özetlemişim o seneyi
tuttuğum ajandaların ilk sayfasına, büyük büyük yazan senenin altına da not düşmüşüm.

2006
“yeni hayat”

2007
“değişim”

2008
“hüzün”

2009
“bekleyiş”

2010’un ismini de “mutluluk” koydum,
ajandaya kaydettim.

demekki nolmuş?
yepyeni 2011 ajandası alma vakti gelmiiişş


























mutluluk dedim ama sen hariç şaşkın oğlum. üzülme.

10 Aralık 2010 Cuma

birileri kış mı demişti?




























biz havasına çoktaan girmiştik zaten...

bu kar da gelince iyi olacak.iyi

6 Aralık 2010 Pazartesi

bi haftasonu

Öyle bir bacak ağrısı ile uyandım ki bu sabah
Sanki tüm pazar gününü evde pinekleyerek geçiren ben değilim.

Peki tamam, Cumartesi Eminönünü talan etmiş olabilirim,
Hatta cuma iş çıkışında cevahirin şöyle bir tozunu almış da olabilirim.
Ama koca bir pazarı evde geçirdim.
Artık dinlenmeliyim dedim.

Zira eminönünde gezmek değil beni yoran, gelin görümce elti kaynana ve üç beş çocuktan oluşan “teyzeler” gruplarıyla itişmek, kakışmak ve aynı yolda yürüme çabası sarfetmek.
Dayanamayıp, dönüş yolunda elimdeki silikon elyaf torbasını siper etmek suretiyle birkaçını ittirmiş bile olabilirim.

Eskiden ne şanslıymışız, okul çıkışı hadi dedik mi giderdik eminönüne. Ohh sakin sakin. Hiç bir şey almazsak, bir iki boya kalemi birkaç aydınger sarıp getirirdim eve.

Telefonum çalındığında, gururuma yediremeyip tahtakalede tezgah tezgah aradığımı bile bilirim. haa bulsam napıcakmışım acaba, çok merak ediyorum. Karşımdaki hem hırsız hem de yüzsüz, ver telefonumu diyince aa pardon sizinmiydi, buldunuz tebrikler diyip vercek sandım herhalde. Nasıl içime dokunmuşsa, savcılığın verdiği takip kağıdı hala cüzdanımda, biz sizi ararız dediler bulununca, bu kağıtla gelirsiniz. Hala bekliyorum yani. 6 sene geçmiş! Atayım artık.

Kış girerken kürkçü hana yün almaya bile giderdik. Telaşımızdan sanki örgü makinalarıyla seri üretime geçtiğimiz havası yaratsam da birkaç topak alıp atkı hırka bere filanla yeni yıl hevesimi bastırırdım işte.

Bütün günler benim olsa bıkmadan gideceğim yerlerden biri.
Uzun zaman sonra gidince, yazılacak kadar önemli hale geliyormuş, bunu da anlamış oldun elif!
Tek tüh'lendiğim fotoğraf makinamı almamışım yanıma. bi de dedim ya bacaklarım... neyse ki haftaya özürümü kabul edecekler :)



1 Aralık 2010 Çarşamba

bodrum yürüyerek daha güzel

Bu iş sayesinde insanların ne kadar talepkar olabileceklerini daha iyi somutlaştırabiliyorum artık
hiç sınırı yok!









ben mesela -bugün canım lila renkli ışık altında SPA masajı istiyor - demiyorum durduk yere
 Ya da –sedir ağacı kokusu olan saunayı tercih ederim – diye bir genellemem olmadı hiç.
Demek böyle fantastik isterlerde bulananlar var ki adamlar yapmış.

Laf aramızda ham sedir ağacının kokusu da muhteşemmiş. Bundan sonra sorarlarsa sedir ağacı kokulu olsun dicem.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...